Nefes alış veriş modelimiz, diyafram kullanımı ile alınan yeterli oksijen ve stressiz bir yaşamla gelen değişiklikler zamanla DNA’mızı etkileyebilir mi? DNA değişimleriyle ilgili araştırmalar yapan bilim adamlarının iddialarından önce söylenmesi gereken şu ki, dünyadaki her canlı varlık, iki helezonlu DNA’ya sahiptir. Bir grup bilim adamı normal yaşam sürdüren insanın veya dünyadaki herhangi bir canlı varlığın DNA’sı doğumdan ölüme kadar geçen sürede değişim geçirmiyor. Değişimlerin oluşması için ise, çok uzun, yüzlerce yıl gibi bir zaman gerekiyor. Diğer tarafta ise, başka bir grup bilim adamı DNA’daki değişimlerin kısa süren periyotlar içinde gerçekleşmelerinin mümkün olduğunu ve belirgin bir değişimin bir yaşam süresi sırasında oluşabileceğini iddia ediyor. Örneğin, DNA’yı değişime uğratmanın birkaç yolundan birisi virüsle etkileşimidir.( “Epsteyn Barr” ve “Herpes 6” gibi DNA virüsleri,) hücresel yapıda değişikliklere sebep oluyor. Bazı yankılanma ve ses dağılımı titreşimleri DNA moleküllerinin içindeki helezonun, kıvrımın çözülmesine ve değişime açık hale gelmesine neden oluyor. DNA’daki değişimleri araştıran bilim adamları diyor ki: “Tahminen 5 ila 20 sene önce başlayan süreçte, insanlık sürekli bir değişim içindeydi ve insan DNA’sındaki 12 helezon gelişiyor. Bu, türümüzün henüz sonuçlarının ne olacağı bilinmeyen bir değişimi.” Bir üçüncü DNa değişiminin doğru ve yeterli soluma modelinin bağışıklık sistemini kuvvetlendirmesi ve normal insanın kullanamadığı hormon salgılarının yeterli oranda salınabilmesi sonucunda ( örneğin pinal glan ve tymus bezinin ) gerçekleşebileceği ve daha uzun ve sağlıklı yaşama imkan verecek bir insan protipinin gelişebileceği iddia ediliyor. Bu değişimin insan vücudundaki etkileri nasıl fark edilebilir? Konuyla ilgili bilim adamlarının açıklamalarına göre“ İnsan, DNA ve hücresel değişimlerden geçerken, kendini bulunduğu yerde değilmiş gibi hissedebilir. Yorgunluk hissedebilir, çünkü beden hücreleri harfi harfine değişiyor. İnsan yeni ve farklı bir varlığa dönüşüyor. Bu durumda; Yeni bir bebek gibi çok daha fazla dinlenme ve uykuya ihtiyaç duyabilir. Zihinsel karışıklıklar ve sıradan işlere yoğunlaşmada zorluklar oluşabilir. Vücudunda belli bir sebebi olmayan ağrı ve sızılar sıklaşabilir. Görünen fiziksel bir sebep olmadığından, ruhsal çöküntü ve ruhsal problem oluşur. Kadınlar sebebini bilmeden ağlar ve menapoza daha erken yaşta girerler. Erkekler canlı ve enerjikken, hissettikleri yorgunluk hissi ile huzursuzlaşabilirler, Kadınsı şefkat yönlerinin dışarı çıktığını hissedebilirler.” Bu belirtilerle doktora giden insanlara ne gibi yardım uygulanır? Aynı bilim adamları bu soruya da şöyle cevap veriyor: “Enerjetik beden üzerinde çalışma (bioenerji terapisi gibi), hormonyal terapi, homeopati, vitamin, şifalı ot, aromaterapi ve de soğuk lazer terapisi kullanılıyor. Tedavi yöntemlerinden çoğu, atalardan miras kalan kadim öğretilerden, diğer güneş sistemlerindeki gezegenlerden bu gezegene, şimdiki değişim sürecinde yardım etmek için enkarne olmuş varlıklardan öğreniliyor.” DNA moleküllerimizin, bazı yankılanma ve ses dağılımı titreşimlerinden etkilendiğini söylemiştik. Her mağazada, hatta yeni model her asansörde, sinemalarda dört taraftan bizi bombalayan yankılı ve ses dağılımlı müziğe maruz kalıyoruz. Aynı şekilde, hormonal tedaviler, şifalı otlar, nanoteknoloji yöntemleriyle elde edilen aromalar DNA’mızı etkiliyor. Bunlara ek olarak, kadim medeniyetlerden günümüze kadar gelmiş olan okült öğretilerle, nefesin değiştirici ve dönüştürücü sihirli gücünün kullanımı DNa mızı değiştiriyor. Diğer enkarne olmuş varlıklardan öğrenildiği iddia edilen yöntemler de, DNA moleküllerimiz içinde kalıcı bir değişimi başlatıyor. Bizi insan türünden çıkartarak, tamamen başka tür varlık oluşumuna dönüştürüyor. Dünyadaki her canlı varlık, iki helezonlu DNA’ya sahip olduğuna göre, biz dünya varlıkları acaba ne gibi gezegenler arası bir varlığa dönüşüyoruz? Bilim adamları bu soru ile ilgili ısrarla belirsizliği vurgularken, bir yandan da vaatler sıralamaya devam ediyorlar. “Hastalıklar olmayacak, ölmemize gerek kalmayacak, çocuklar ‘Gen Teknoloji’ yöntemleriyle isteğimiz üzerine üretilecek, hapislere gerek kalmayacak, yaşam dersleri acılar çekerek değil, zevk ve sevgi içinde öğrenilebilecek...” Mustafa kartal
mkartalll@yahoo.comwww.nefesteknikleri.comwww.nefesokulu.com
|