Sağlıklı ve uzun ömürlü olmanın sırrı; yaşanılan pek çok rahatsızlıkların stres baskısı ile kişinin kendi kişisel tutumumdan kaynaklandığının bilinmesidir. Bu bilince ulaşan kişi otomatik olarak değişime geçer ve seçimlerini sağlıklı olmak yönünde kullanmaya gayret eder. Aksi takdirde kaderine teslim olarak, kendi bedeni için özel hiçbir şey yapamadan yalnızca tedavi yöntemlerinin ve ilaçların peşinden koşmaya başlar. Stresin vücudunuzda yarattığı tahribatı strese girdiğinizde gözlerinizi bedeninize çevirip gözlemleyebilirsiniz.
İnsanların ve hayvanların yaşamlarını devam ettirmelerini sağlayan en temel mekanizma otonom sinir sistemidir. Bu sistem sürüngenler, memeli hayvanlar ve insanların bütün organlarının çalışmasından sorumludur. Bu sistem nefes düzeninden ısı düzenlenmesine, tükürük salgısından mide asit salgılanmasına, kalp atımından damar basıncına, bağırsakların çalışmasından yumurtlamaya, hormonal düzenlemeden bağışıklık sistemine kadar geniş bir etki alanına sahiptir. İnsan bütün vücut sistemlerini, organ ve hormonlarını düzenli çalıştırmayı sağladığı surece sağlıklı yaşamayı sürdürebilir.
Bu sistem yaşam döngüsü içerisinde varlığımız kendini tehdit altında hissetmeye başladığında stres adını verdiğimiz bir alarm durumuna geçerek kendi içerisindeki sakinlik durumunu bozar. Bu alarmda savunma sistemi de dâhil olmak üzere tüm sistemlerin sağlıklı çalışması bozulur. Buna en iyi örneklerden biri sınav öncesi veya iş görüşmesine girmeden hemen önceki halimiz olabilir. Vücudumuzun otonom sinir sistemi stresli durumu sezip adrenalin salgısı yayarak alarm zilini çaldığında kalbimizden barsak hareketlerine varıncaya bütün ritimlerimiz düzensizleşecektir. Bu durumun nedeni aslında otonom sinir sisteminin canlıları korumak için uyguladığı bir koruma bicimidir. Kedi gören fareyi veya karşısına ayı çıkan bir insanın düşünceden daha hızlı koruyarak otomatik hareket etmesini sağlayan bir sistemdir.
Böyle bir durumda, otonom sinir sistemi vücudun sadece iki tercihi olduğunu bilir ve ona göre iç organların çalışmasını tekrar düzenler çünkü 'savaşmak ya da kaçmak' olan bu iki seçenekte de iç organlar açısından yapılacaklar aynıdır. Her iki durumda da hızlı koşmak gerekeceğinden iç organlardaki kan damarları kasılır ve bacaklara daha fazla kan gitmesi sağlanır. Giden kani daha da artırmak için kalp daha hızlı çarpmaya başlar. Nefes hızlanır. Kanla birlikte enerji yani şeker karaciğerden kana salınır. Bu durum için gereken tüm özel hücresel haberciler olan hormon ve sitokinler de kana salınır. Bu sayede bu tehdit durumundan kurtulmak için yasayan canlıya en fazla şans tanınır.
Bu gibi anlık hallerde hayat kurtarıcı olan otonom sinir sistemi günümüz hayatında süreğen stresle karşı karşıya olduğundan vücudu sürekli hafif bir alarm halinde tutar. Bu alarm derecesi kişinin maruz kaldığı stres'e bağlı olarak daha da artar. Bunun sonucundan, iç organların beslenmesi bozulur, kalp ritim bozuklukları ortaya çıkar ve 'anlık' alarm yanıtında faydalı olan hücresel haberciler başta hafıza ve bağışıklık sistemine zarar vermeye baslar. Kronikleşen otonom sinir sisteminin alarm durumu kolay yakalanan gribal enfeksiyonlardan, çarpıntı ve tansiyon şikâyetlerine, adet düzensizliklerinden mide asit salgılanmasına kadar uzanan bir yelpazede sağlık sorunların kaynağını oluşturmaktadır.
Kronik stresin beynin hard diski sayılan hafıza merkezindeki hücreleri de erittiği yapılan çalışmalarca gözlenmiştir. Bu hücrelerin arasındaki bağlantıların erimesi beraberinde unutkanlık problemlerini de getirmektedir. Nefes teknikleri uygulamaları düzenli tatbik edildiğinde beyni strese karşı korumuş oluruz. Nefes Tekniklerinin hipokampus'u aktive ederek ve inflamatuar sitokinleri baskılayarak beyni koruduğu bilinmektedir.
En önemli özelliği adaptasyon olan beyin, yeni durumlara yönelik hücre çalışmasını ya da görev dağılımını devamlı değiştirebilmektedir. Bu özelliğin uyarılabilmesi için de sürekli ve düzenli gelen bir uyarı gereklidir. Bir trafik kazasında kolu kopan bir insanın beyninde koldan duyu alan hücrelerin her gün koldan ben yokum sinyalini alması sonucu bir ayın sonunda yüz bölgesinden duyu almak için görev değişikliğine uğradıkları gösterilmiştir. Yine bir annenin beyninde göğsünü temsil eden hücre sayısı bebek süt emdikçe artmaktadır. İşte Norofeedback uygulamalarının temelini oluşturan beynin adaptasyon yeteneğini kullanmaktır ve bu yeteneği ortaya çıkartmak için de düzenli aralıklarla istenilen düzeyde uyarı yapmak birinci şarttır. Bu durumda da her insanda beynin adaptasyon yeteneği farklı olduğundan aynı hastalıkta dahi norofeedback'in faydası kişiden kişiye farklı olacaktır.
Nefesin kontrol edilmesi ile sağlanan uyum, vücudu kronik strese bağlı olarak ortaya çıkan devamlı alarm durumundan çıkartır. Canlı doğasının kendisi nefes uygulamalarının temelini oluşturmaktadır. Nefes uygulamaları doğal olan biyolojik ritim egzersizleridir. Doğada Koala gibi metabolizması yavaş olan hayvanlar bu metabolizmaya nefes ve kalp atımlarını da yavaşlatarak uyum sağlamaktadırlar. Yeni doğan bir bebeğinde metabolizması sürekli bir gelişim halinde olduğundan daha hızlıdır. Bu yüzden nefes ve kalp atımı yetişkin bir insana göre çok daha fazladır.
Doğayı ilk gözlemleyen insanlar, metabolizması yavaş olan hayvanların nefes alma sekilerlini meditasyon uygulamaları haline getirmişler ve yıllar suren nefes meditasyon eğitimleri için tapınaklar inşa etmişlerdir. Otonom sinir sistemini rahatlatmak için düzenli/ senkronize ve yavaş nefes tekniği öğrenilmesi gerekmektedir. Yavaş nefes alıp vermek herkesin kısa surede yapabileceği bir uygulama iken, asıl zor olan bu şekilde nefes alıp vermede senkronizasyonu yakalamaktır. Bu zorluk yıllar süren meditasyon seansları sonucunda yakalanabilen bir seviyedir. Yogiler ve Tibet tapınaklarındaki rahipler üzerinde yapılan çalışmalar stres içeren beyin dalgalarının kalıcı şekilde azalttıklarını göstermenin yanında, bağışıklık sistemlerinin de aşılamaya karşı cok daha fazla antikor oluşturduğunu ortaya çıkarmıştır.
Şehir hayatına geçiş beraberinde stresi de yani otonom sinir sistemi için alarm durumunu da beraberinde getirmiştir. İş hayatının koşuşturması içerisinde nefes meditasyonu yapabilmek zaten olağan dışıdır. Teknolojik Nefes Teknikleri yaklaşımları ile yıllar boyunca yapılan nefes meditasyonları sağlanmaya çalışılan nefes senkronizasyonu, 5-10 dakika gibi bir surede elde edilebilmektedir. Bu sayede çok az vakit ayırarak otonom sinir sistemimize etkili bir sakinleşme egzersizi yaptırabilirsiniz. Nefes ve nabız düzenleyici biofeedback nefes uygulamalarını haftada 3- 4 kez uygulanabilir. Biofeedback nefes uygulamalarının etkili olması için egzersizlerde senkronizasyon ana şarttır.
Bu uygulamalar stresin alarm durumunda olan otonom sinir sistemine ve diğer sistemlere yönelik aşırı uyarımlarını azaltmaktadır. Örneğin nefes biofeedback egzersizlerinin, kalp damar sağlığını da pozitif etkileyerek hipertansiyon şikâyetlerinde anlamlı sonuçlar doğurduğu yapılan çalışmalarca kanıtlanmıştır. Bütün bu olumlu etkilerinden dolayı Biofeedback otonom sinir sisteminin ulaştığı tüm organ sorunlarında düzenleyici ve destekleyici amaçla kullanılmaktadır.
|