Yaşamak nefes almaksa ve eğer yeterli oranda nefes alamıyorsak, gerçek anlamda yaşadığımızı söyleyebilir miyiz? Gerçekten yaşıyor muyuz? Yoksa yaşayan ölüler olarak, dünyayı terk edeceğimiz zamana kadar vakit mi geçiriyoruz?
Yaşamak canlı olmakla, canlı olmak hareket etmekle ilişkilendirilir. Hareket etmek için dışarıdan bir enerjiye gereksinim duyulur. Enerjiyi dönüştürmek ve işe yarar hale getirmek katalizör olan oksijenle ilgilidir. O zaman diyebiliriz ki; yeterli oksijen almıyorsanız, yaşamıyorsunuz.
Odunun yanmasıyla, sindirim sisteminize aldığınız besinlerin yanması arasında hiçbir fark yoktur. Yanmayı ve enerji dönüşümünü gerçekleştiren oksijendir. Yanmanın kalitesini belirleyen şey aldığınız oksijenin yeterliliği ve sürekliliğinin sağlanmasıdır. Bu yüzden nefes almadığınız ya da yeteri kadar nefes almadığınız zaman ölüyorsunuz. Ölü olduğunuz zamanları farkındalık geliştirerek azaltmak için nefesinize dikkat etmek zorundasınız. Bedensel, duygusal ve zihinsel faaliyetlerinizi sürdürebilmenizin kalitesi nefes alışverişlerinizle ilişkilidir. Doğru ve yeterli nefes almayı biliyorsanız üzüntü, acı ve zorluklarla tanışmıyor, hastalıklardan uzak, bolluk ve bereket içinde kaderinizi istediğiniz gibi oluşturarak ve istediğiniz şeylere kolayca sahip olarak mutlu ve huzurlu güzel bir hayat yaşıyorsunuz demektir.
Peki mutlu, huzurlu, bereketli ve sorunsuz bir yaşamın nefes almakla ne ilgisi var? Dediğinizi duyar gibiyim. Yaşamı hangi açıdan ele alırsanız alın karşınızda belirleyici unsur olarak nefes almanız, yani yeterli oksijenle buluşmanız söz konusu olur. Organ ve hücrelerinizin görevlerini kusursuzca yerine getirmeleri, ihtiyaçları olan enerjinin yani oksijenin temin edilmesi ile ilgilidir. Onlar yeterli oksijenle beslenemediklerinde bozularak görevlerini eksik, düzensiz ve hatalı yerine getirmeye başlar. Karşımıza entropiye bağlı kanser rahatsızlıkları olarak çıkabilir. Bu durumda en çok oksijene ihtiyaç duyan organ akıl ve ruh sağlığımızdan sorumlu olan beynimizdir. Beyine ve sinir sistemine bağlı olarak duygularımızı yöneten hormonlarımız kandaki oksijen oranına bağlı olarak hormon salgılar.
Eğer nefes almakta uzman olursanız, sempatik ve parasempatik sinir sisteminiz üzerinde oluşturacağınız kontrolle nefes alış verişleriniz üzerinde yeni tempolar geliştirebilirsiniz. Kalp ve damar basıncı gibi normal zamanda kontrolü bizde olmayan ritimleri istediğiniz gibi düzenleyebilirsiniz. Derin nefes alışlarla farkındalık oluşturarak duygu kontrolü sağlayabilir, ne zaman kızacağınıza ne zaman sevineceğinize kendiniz karar verebilirsiniz.
Nefesinizi, zihniniz ve fizik bedeniniz arasında ara bağlantı veya köprü olarak kullanabilirsiniz. Zihninizin bütün faaliyetlerini kontrol edebilir ve belirleyici olabilirsiniz. Kuantum fiziğinin ortaya koyduğu maddenin olasılık dalgalarının belirleyici unsuru olarak düşüncelerimizin etkisinde olduğunu bildiğinizde, sadece düşünerek kaderinizi belirleyebileceğinizi, belirlenmiş kaderinizi dönüştürebileceğinizi ve zihni kullanmanın önemini anlamış olursunuz. Tabii düşünceyi kontrol eden nefesi kullanabilmenin önemini de.
Yaşamınızda karşılaştığınız her sorunda, canınızı sıkan her olayda, her fiziksel rahatsızlıkta derin nefes alarak akut bir çözüm oluşturmak çok önemlidir. Bir tartışma, kutuplaşma, kavga anında, vereceğiniz bir konferans ya da bir imtihanın öncesinde üç derin nefes almak ve ohhh diyerek vermek her zaman sizi bulunduğunuz durumun zorluğundan kurtarır. Bu yüzden kaliteli bir yaşam için mutlaka diyafram ve burnu kullanmayı, doğru ve yeterli nefes almayı, nefesinizi kontrol etmeyi ve kullanmayı öğrenmelisiniz. Her zaman nefesinizi izlemek, farkındalığınızı nefesiniz üzerinde tutabilmek ve diyafram nefesleri alabilmek için evinizin, iş yerinizin duvarlarına, bilgisayarınıza, cep telefonunuza ve gözünüze İlişebilecek her yere "NEFES AL" yazmanızı öneririm.
|