1995’te Londra Ulusal Kalp ve Ciğer Enstitü’nden bir grup araştırmacının yaptığı ve British Heart Journal’da yayımlanan çalışmada 88 kalp hastasının dinlenme sırasında solunum hızları dakikada 10-18 lt/dak. Litre olarak gözlenmiştir.(normların yaklaşık 2-3 katı).
2000 yılında kalp hastalarıyla yapılan Amerika’daki bir çalışmada alınan sonuçlar 14-18 lt/dakikadır.
2001’de Yunanistan’da yapılan çalışmada çıkan sonuçlar 11-19 lt/dak. dır.
Bu sonuçlar kalp hastalarının normal solunum parametrelerine sahip olmadıklarını göstermektedir. Nefesin normalleştirilmesi tüm insanlarda semptomların ve hastalıkların ortadan kalkması yönünde belirgin bir işarettir. Solunum ve kalp hastalıkları arasındaki ilişki vardır.
Hızlı Solunum kalbi nasıl etkiler?
CO2 eksikliğinden kaynaklanan pek çok etken Damar ve kalp sistemini etkileyebilir. Kandaki düşük CO2 seviyesi küçük kan damarlarının (arterier ve arteriol) daralmasına neden olur. Bu, iki probleme yol açar. Birincisi, bir grup Japon doktorun çalışmasına göre, CO2 eksikliği durumunda, kalp kaslarına giden kan akışı düşer (Okazaki, 1991). Böylece kalp dokusu daha az O2, glikoz ve besin alır. İkincisi, küçük kan damarları kan akışının toplam direnciyle alakalı olduğundan, CO2 eksikliği kan akışı direncini arttırır ve bu da kalbin işini zorlaştırır.
Bastırılmış Bohr etkisi, kandaki düşük CO2 seviyesinden dolayı, kalp kaslarının oksijenlenmesini düşürür. Bu,anaerobik metabolizmayı arttırır ve aşırı miktarda laktik asit oluşur. Laktik asit sık sık ağrının kaynağı olarak düşünülür. Kişi anjin ve göğüs ağrısından acı çekebilir.
Kalpteki uyarılmış sinir hücreleri (kalbin atış hızını ayarlayan salgı bezi olarak adlandırılır), kalp kasının normal ve senkronize bir şekilde çalışmasını etkiler. (Vanalar uygun zamanda açılıp kapanmalı, tıpkı iyi ayarlanmış motor gibi) Desenkronizasyon, tüm kan pompalama prosesinin etkinliğini düşürebilir veya daha fazla oksijen ve enerji ihtiyacı oluşabilir.
Rus doktorların bulgularına göre, anormal yağ metabolizmaları bazı insanlarda kan kolesterol düzeyini yükseltir. Bu durum giderek, haftalar ve aylar içinde, genetik olarak hastalığa yatkın kişilerde kan damarlarının duvarlarında kolesterol tortuları oluşturur. Bu tortular birincil hipertansiyona sebep olabilir. Çalışmalar göre CP, kan kolesterol seviyesiyle lineer bir ilişki halindedir.
Kronik hiperventilasyon, temel yağ asitlerinin normal çalışmasını etkiler ve bağışıklık sisteminde bozulmalara sebep olur.
Ağız solunumu (hem dinlenme hem de egzersiz sırasında) ilaveten ters uyarandır. Nazal geçitlerdeki nitric oksitin (hormon ve kan damarları için güçlü bir genişletizci) emilimini engeller.
Yale Üniversitesinden Prof. Yandell Haderson (1873-1944) yüz yıl önce bu etkilerin bir kısmını araştırmıştır. Sayısız çalışmalarının birinde, anestezi uygulanmış mekanik ventilasyon yapan köpeklerle çalışmıştır. Sonuçları “Acap nia and Shock-I” adlı yayınında açıklamıştır. CO2, kalp hızını düzenleyen bir faktördür. 1908’de American Journal of Physiology’de yayımlanan bu makalesinde şöyle yazmıştır: “Hastanın kalbini dakikada 40 ya da daha az atıştan 200’e çıkarmayı başardık. Metod çok basitti. Suni solunum el körüğü vasıtasıyla yönlendirildi. Akciğere kapasitesi arttığında ya da azaldığında kalp hızı bununla orantılı olarak arttı ya da azaldı. (Handerson, 1907).
Kalp hastaları normların 2-3 katı üzerinde solunum yaptıkları için genellikle daha hızlı solunum modeline sahiptirler. Bu diğer solunum bozukluklarını da beraberinde getirir, göğüs solunum, hızlı nefes alma ve verme. Bu düzensizlikler, otonom sinir sistemi ve kas-iskelet sistemindeki anormalliklere işaret eder.
Damar ve kalp sisteminin çalışmasını etkileyen pek çok faktör vardır. Bazılarının kronik kalp rahatsızlığı olabilir, bazıları yüksek kan basıncına sahiptir, bazılarının kalp kaslarında çeşitli anormallikler olabilir. Kalbi sağlıklı olan bir kişi gönüllü olarak hızlı solunum yaptığında ECG sonuçları anormallik göstermeye başlar. Tersine, normal solunum, ECG anormalliklerini normalize eder.
Mustafa Kartalmkartalll@yahoo.com
|