Bebeklerin diyaframlarını çok iyi kullandıklarını herkes duymuştur. Bebek doğum anından sonra ilk nefesle birlikte öyle bir çığlık atarki ufacık bir ciğer kapasitesi ile bütün hastaneyi çınlatır. Kendinden çok daha fazla akciğer kapasitesine sahip insanlar bu volüme asla ulaşamazlar. Bebek bütün şikayet ve ihtiyaçlarını gün boyu ağlayarak ifade etmesine rağmen sesi kısılmaz. Ama yetişkin insan beş dakika ağlarsa sesi kısılır ve saatlerce düzeltemez. Bebeğin daha güçlü bir sese ve ses dayanıklılığına sahip kılan şey henüz pasifize olmadığı için tam kapasite ile kullanabildiği diyafram adalesidir. O zaman şunu anlarız ki diyafram adalesini bebek daha sonra sahip olamayacağı bir performansta kullanılıyor.
Peki, daha sonra ne oluyor da bebek iyi kullanabildiği diyafram adalesini daha sonraki yıllarda aynı başarıda kullanamıyor?
Bu Konunun iyi anlaşılabilmesi için biraz teknik bilgi gerekir. Öncelikle diyafram solunumu (alt solunum) ile kaburga solunumunun (üst solunum) ne olduğunu ve bu iki solunum şekli arasındaki farkların neler olduğunun bilinmesi Üst solunum sempatik sistemini (savaş ya da kaç etkisi) aktive eder. Sempatik sistem aktive olduğunda kişi yaşam heyecanı, neşe, dikkat kazanırken aynı zamanda korku ve endişe yüklenir. Şavaş ya da kaç etkisi ortaya çıkar. Bu durumun zihindeki karşılığı ayrılık bilinci, benlik bilinci, kutuplaşma, rekabet, deneyimleme arzusu, olmayana erdirgeyerek öğrenme durumudur.
Diyafram kullanımıkullanımı sağlandığında, diyafram kası parasempatik sistemin sinir düğümlerine basınç uygulayarak sempatik sistemin karşıtı olan yüzleş ya da kabul et etkisini ortaya çıkarır. Parasempatik sisteme bağlı salgıların zihinde yarattığı süreç birlik bilinci, beraberlik, eşleşme, sessizlik, sakinlik, koşulsuz sevgi, olanı olduğu gibi kabul etmedir.
Bütünsel solunumda bu iki sistem birbirine eşleşerek koordineli çalışmaya başladığı zaman her şey tam olması gerektiği gibidir. Ancak bu iki sistemden birinin önde olması bütün dengeyi bozar. Şimdi gelelim bebek ne zaman ve ne şekilde diyaframını kullanmaktan vazgeçiyor sorusuna.
Dünyaca ünlü çocuk üzerine uzmanlaşmış psikologların genel görüşüne göre çocuk gelişme döneminde üç farklı dönemden geçiyor. Bu geçiş dönemlerinde rehberlik verilmediğinde zorlanıyor. Bu dönemlerden ilki 2-3 yaş arasına denk geliyor. Tamamen melek olan ve dualiteden hiç haberi olmayan bebek, bu dönemde ilk defa iyi- kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, kadın-erkek vs…gibi dualitik kavramlarla tanışıyor. Bu konuda rehberlik verilmediğinde ayrılık bilincine geçiyor ve kendince tanımlar yaparak kutuplaşıyor. Bu ona yapılan “erkek adam ağlamaz”, ya da “sen kız çocuğusun haddini bil” şeklinde empozelerle bütünlük anlayışından uzaklaşmasına yol açıyor. Sahip olduğunu zannettiği değerlerini koruma arzusu yüzünden endişe ve korku duyması sonucunda sempatik sinir sistem devamlı aktive oluyor. Bu durum onun diyafram solunumu yerine devamlı üst solunumda kalmasını gerektiriyor ve sonuçta diyafram solunumu kaybediliyor.
Çocuğun 2-3 yaşlarındaki diyaframdan ilk uzaklaşmasını, ikinci kritik dönem olarak ilk okul öncesindeki geçiş dönemi takip eder. Burada tamamen korku ve endişe ile beslenen, yarıştırılan, rekabet içine sokulan çocuk tamamen sempatik sinir sisteminin etkisi altında yaşamını sürdürür.
Bunu üçüncü devre olan ergenlik dönemi takip eder. Kendini karşı cinsten eksik veya fazla görme, daha iyiyi oluşturmak için diğerlerini ekarte etme empozesi (okul birincisi olma, ÖSS imtihanında herkesi geçmek zorunda olma) ve kendi değerlerini koruma arzusu (mal sahibi olma) vs gibi sahiplenme ve beklentilerin yarattığı korku ve endişelerle tamamen diyaframdan kopup üst solunuma taşınır. O artık çok nadir zamanlarda diyaframını hatırlar ve rahatlamayı, gevşemeyi, derin bir ohhh çekmeyi bile unutur. Bundan sonra toplumun önergeleri, inanç sistemleri, felsefeler, örfler, gelenekler, anne babanın kendi anlayışını baskılaması, yaşam kaygısı, hızlanan zamanın ve teknolojinin rekabet empozesi tamamen birlik bilincinden ayrılık bilincine geçilmesine, beraberinde korku ve endişenin sonucu olan üst solunuma geçilmesini garantiler. Artık bu noktadan sonra özel bir nefes çalışması ve farkındalık uygulamaları yapmadan tekrar diyaframı kullanabilmek neredeyse imkansızdır. Üst solunumun yetersiz oksijen alma modeline bağlı olarak fiziksel, duygusal ve düşünsel rahatsızlıklar gündeme gelir. Acı ve zorluklarla dolu bir kısır döngünün içinde bilinçaltı sıkışmış hiçbir çıkış yolu bulamayan insan profili ortaya çıkar.
Çocuk bu kritik geçiş dönemlerinde doğru rehberlik alarak ve nefes tekniklerinin sunduğu doğru nefes alma çalışmaları yaparak nefesini kontrol etmeyi öğrenebilir. Bunun sonucunda fizik duygu ve düşünce bedenleri üzerinde tam bir hakimiyet kurarak her türlü zorluğun üstesinden gelebilecek bir yeterliliğe ulabilir. Sadece nefesini doğru kullanabildiği için her zaman ve her yerde dengeli ve uyumlu kalmayı başaracak bilinç ve farkındalık boyutunda kalabilir.
mustafa kartal mkartalll@yahoo.com www.nefesteknikleri.com www.nefesokulu.com
|